@BİLGİLİYİM@ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Akrobat Lamba |
|
George Carwandine aslında kiliseye bağlı bir misyoner olmak istiyordu, ancak sağlığı buna imkan vermedi. Misyoner yerine makine mühendisi oldu; basamakları hızla tırmanarak kısa sürede baş tasarımcılığa yükseldi ve 1924 civarında kendi şirketi olan Cardine Accessories'i kurdu. Uzmanlık alanı otomobil süspansiyon sistemleri olduğundan, akrobat masa lambasını geliştirmesini sağlayacaktı.
Carwardine, 1920'lerde üç ayrı düzlemde hareket ettirilebilen, ama seçilen her konumda dengede kalabilecek bir aygıt fikrini geliştirmeye başladı. Bu aşamada fikrini hangi alanda uygulayabileceğini henüz düşünmemişti; zaten bu fikri daha ileri götüremeyecek kadar da meşguldü. Derken, 1931'de danışman mühendis olarak çalışmaya başlayınca, statik denge kavramı üzerine yeniden düşünebilecek zamanı buldu. Bunun çok yönlü bir lamba yapımında kullanılabileceğinin farkına vardı ve birbirinin kuvvetlerini dengeleyen dört yaylı bir sistem tasarladı. 1932'de icadının patentini, "Elastik Denge Mekanizmalarında Geliştirmeler" adıyla aldı ve 1933'te 1208 model lambayı üretmeye başladı. Lambada kullandığı yayları, bu alanda uzman olan Herbert Terry & Sons firmasına özel olarak ısmarlatmıştı.
Şubat 1934'te Carwardine, o dönemde "statik dengeli lamba" adını verdiği yaylı masa lambalarının ticari olarak üretilmesi için Terry's firmasıyla lisans anlaşmasını imzaladı. Daha sonra da, Terry's firmasıyla ortak bir çalışmayla geliştirilmiş üç yaylı bir lamba tasarladı ve yıl sonuna doğru patentini aldı.
Carwardine, fabrikada olduğu kadar konut ve işyerlerinde de faydalı olabileceğini düşünerek yaylı lambaların 1227 olarak tanınan küçük ve hafif bir türünü yaptı. Bu model klasik yaylı akrobat lamba olarak tanındı. Bu lamba 1934'de doğmuş, ama 1947'ye dek resmi bir adı olmamıştı.
Mikrodalga Fırın |
|
Percy LeBaron Spencer'ın mikrodalgaların mutfakta kullanım potansiyelini, cebindeki çikolatalı fıstıklı gofreti erimiş halde bulduğunda keşfettiği söylenir; mikrodalga yayan ve magnetron adı verilen bir aygıtın önünden az önce geçmiş ve çikolatayı eriten şeyin o olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. İçi boş magnetron, 1940'ların başlarında, Sir John Randall ve Dr. H.A.H. Boot adlı fizikçiler tarafından, uçak radarlarında kullanılacak mikrodalga üretme aracı olarak geliştirilmişti; İki fizikçi, icatlarının patentini 1947'de alacaktı. Bu yeni radar teknolojisi, savaş dönemi müttefiki ABD ile paylaşıldı; Başkan Roosevelt, kavite magnetronunun taktik öneminin çok iyi farkına vararak, onu "Kıyılarımıza ulaşmış en iyi kargo" olarak tanımladı.
Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi; sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı.
Bugün artık ısı yayımından çok, moleküllerin ayrımıyla gerçekleştiği bilinen mikrodalga ışının ısıtma etkisini fark eden Spencer araştırmasını daha da derinleştirdi. Mikrodalga ışının önüne bir torba mısır koydu ve saniyeler sonra bir torba patlamış mısır elde etti. Ardından, çaydanlığın yan tarafına bir delik açıp magnetrondan çıkan mikrodalga ışınını deliğin içine yönlendirerek dünyanın ilk mikrodalga fırınını yarattı.
Çaydanlığın içine yerleştirilen bir yumurta o kadar çabuk pişti ki, sonunda görkemli bir şekilde patladı; bu gösteri Spencer'ın buluşunu geliştirme yolunda çalışmaya başlama konusunda Raytheon'u ikna etmeye yetecekti.
Spencer, 8 Ekim 1945'te, "gıda maddelerini işleyen bir yöntem" için patent başvurusu yaptı. Bu buluşun patenti 1950 yılında onaylandı. 1946 yılında Boston'daki bir restorana mikrodalga fırının ilk prototipini yerleştirdi. Prototip başarılı olunca, Raytheon ilk ticari mikrodalga fırınını Radarange adıyla 1947 yılında üretti.
|
|
CD / DVD |
|
Televizyonun mucidi aynı zamanda ilk video kaydedicinin de mucididir: 1826'da John Logie Baird gramafonla aynı ilkeyi kullanarak 25 cm. çapındaki balmumu bir diskin üzerine görüntü kaydedebilen bir aygıtın patentini aldı. Philips Electronics firması Philips Lazervision ile diskin üzerine görüntü kaydetme fikrini 46 yıl sonra yeniden icat etti; 1972'de tanıtımını yaptıkları bu aygıt ABD'de 1980'de, Avrupa'da 1982'de piyasaya sürüldü. Ayrıca Philips ile Sony firmalarının ortak olarak CD'yi piyasaya sürdükleri tarihtir. (1982)
Lazer okuyuculu videodisk ve CD, James T. Russell'ın icadı olan optik diskten türemiştir. Russell, vinil plakların pikap iğnesi yüzünden aşınıp yıpranmasından bıkmış ve 1965'te bilgiyi lazerle okunacak şekilde bir disk üzerine kaydetme fikrinin patentini almıştı. Philips firması, Russell'ın fikrini video görüntülerini kaydedecek şekilde genişletti ve 1969'da Klaas Compaan ve Piet Kramer, video uzunçalarını geliştirdi: 30 cm'lik video diskin ilk tanıtımı 1972'de yapıldı ve 1980'de Lazervision adıyla piyasaya sürüldü. Bu arada, 1975'te Philips'in ses üzerine sürdürülen AR-GE çalışmalarını yürüten mühendislerden Lou Ottens, sesi küçük bir optik disk üzerine kaydetmek için çalışmalar yapıyordu: Sony ile ortak geliştirme çalışmasından sonra, 1982'de yaygın olarak kullanılan 4,8 inçlik (12 cm) kompakt diskler piyasaya çıktı; bu buluş daha sonra da CD-ROM olarak bilgisayarlara uyarlandı.
Baird'in diski ile Philips'in Lazervision'ı zamanlarının ötesindeydi. Doğru düşünülmüş icatlardı ama kullanılmaları pek mümkün değildi. Bununla birlikte, disklerdeki ve lazer teknolojilerindeki ilerlemeler 1990'larda Philips, Sony, Matsushita ve Toshiba'nın "sayısal çok yönlü disk" (DVD) i geliştirmesine öncülük etti. CD ile aynı boyuttaki DVD daha fazla bilgiyi depolayabiliyordu. Bir filmi kaliteli olarak görüntüleyebilecek kadar bilgiyi depolayabilmesi sayesinde görüntü kaydında video kasetlerin yerini aldı.
Biliyor Muydunuz?
İlk CD prototipinin boyutu, kayıt süresini 74 dakikaya çıkarmak üzere 4,6 inçten (11,5 cm) 4,8 inçe (12 cm) çıkarılmıştı; çünkü Sony'nin yönetim kurulu başkanı Akio Morita'ya göre bir CD, Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi'nin sığacağı boyutta olmalıydı. Morita, Berlin Filarmoni Orkestırası'nın şefi Herbert von Karajan'ın dostuydu; Karajan'ın yönetiminde seslendirilen bu senfoninin en iyi performans olduğu genel kabul görür. Karajan'a göre CD'lerle karşılaştırıldığında "diğer herşey havacıca" gibi kalmıştı.
Arabalardaki ve portatif CD çalarlardaki sarsıntı önleme sistemi, diskçalar sarsıldığında lazer okuyucunun müziği atlamasını fiziksel olarak önlemez. Bunun yerine, çalan müzik ile lazerin okuması arasında bir gecikme olur, yani makine sarsıldığında en son nereyi okuduğunu hatırlayarak oradan okumaya devam eder. Philips, CD aygıttan çıkarıldığında bile belirli bir süre müziği çalmayı sürdüren bid diskçalarla bu özelliğin tanıtımını yaptı.
Bir milyon satış rakamına ulaşan ilk CD, Dire Straits'in Brother's in Arms adlı albümüdür. (1986)
|
Daktilo |
|
Çoğu buluşta olduğu gibi, çağdaş daktilonun da pek çok öncüsü olduğu için, daktilonun mucidi olarak tek bir kişinin ismini vermek zordur. "El yazısını matbaalardakine benzer usulde basılmış harflerle değiştirebilen makine", yani daktilo için ilk patent, İngiltere'de Kraliçe Anne tarafından 1714'te İngiliz su mühendisi Henry Mill'e verildi, ama Mill bu buluşunu hayata geçirmedi. Böylece daktilonun icadı 1808'de Pellegrino Turri'ye (adı farklı biçimlerde kaydedilmiştir) kalmış oldu. Turri, bu daktiloyu görme engelli dostu Kontes Carolina Fantoni'nin kolay yazı yazabilmesi için icat etmişti. 1808 ile 1810 yılları arasında Kontes'in, Turri'nin daktilosuyla yazmış olduğu 16 mektup ve 1 deneme, bugün Reggio'da (İtalya) korunmaktadır.
Turri'nin makinesinde her harfin doğrudan kağıt üzerine basılmasını sağlayan minik tokaçlar olduğu anlaşılıyor. Hepsi aynı noktaya vuruş yapabilen harf çubuklarını da büyük olasılıkla ilk kez Xavier Progin icat etti, patentini 1833'te aldı. Çok sayıda üretilen ilk daktiloyu ise bir papaz olan Malling Hansen (Danimarka) 1865'te icat etti. Bu daktilo ilk kez 1870'te üretildi ve skrivekugle (yazar top) adıyla piyasaya sürüldü. Hansen'in skrivekugle'si büyük başarı sağladı ve tüm dünyada satıldı, ama tüm daktiloların standart tasarımına dönüşmedi.
1867'de gazeteci ve editör Christopher Latham Sholes, Carlos Gidden ve Samuel Soule'yle birlikte, John Pratt'in fikrini geliştirdi ve yazı makinesi için patent başvurusu yaptı. Sholes, 1871'de bununla ilgili yenilikler için patent aldı ve bugün tüm dünyada kullanılan "Q" klavyeli ilk daktiloyuicat etti. (Çağdaş daktilo ve bilgisayar klavyelerinin öncüsüdür.) Mart 1873'te Sholes ile iş ortağı James Densmore şirketiyle anlaşma imzaladı; bu isim 1876'da değiştirildiyse de Sholes'ın makinesi Remington No. 1 olarak ününü korudu.
|
Fotokopi Makinesi |
|
Chester F. Carlson 1906 yılında doğduğunda karbon kağıdı ya da ozalit gibi çeşitli çoğaltma yöntemleri icat edilmişti. 1903'te George C. Beidler Rektigraf adlı ilk fotokopi makinesini icat etti, ama bu işlem aslında belgelerin baskısını yapmaktan ibaretti ve tutulmadı. 19038'de Carlson elektron fotoğrafçılığı adını verdiği yöntemi bulana dek belgeler elektrostatik olarak çoğaltılamıyordu.
Carlson, Amerika'da yaşanan Büyük bunalımdan sonra işini kaybedinceye dek, Bell Telephone Labratories'te araştırmacı mühendis olarak çalışıyordu. Bunun ardından, önce patent avukatlığı yaptı, sonra da New York'taki elektronik firması P.R. Mallory & Co.'nun patent departmanında işe girdi; buradayken dikkatini patent işlerini hızlandırmak için bir kopya makinesi icat etmeye yoğunlaştırdı. New York Halk Kütüphanesi'nde araştırma yaparken Paul Selenyi'nin çeşitli maddelerin elektrik iletkenliğinin ışığa bağlı olarak değiştiğine dair ilkesini keşfetti. Selenyi'nin ilkesini, kopyalamaya uyarladı ve bu değişken iletkenliği, kopya edilecek belgenin sabit bir gölgesine dönüştürmek üzerine deneyler yaptı. 8 Eylül 1938'de elektron fotoğrafçılığı için patent başvurusunu yaptı ve ertesi ay bu süreci başarıyla uygulayarak yaptığı deneyin tarihini ve yerini cam bir levhadan mumlu kağıdın üzerine geçirdi: "10-22-39 Astoria"
Carlson, 20 şirketin kapısını çaldıysa da buluşuyla ilgilenen çıkmadı; ama 1944'te Columbus'taki Battelle Memorial Enstitüsü , bir telif hakkı sözleşmesi altında, fikri geliştirmek için çalışmasını kabul etti. Ronald M Schaffert bu süreci geliştirdi ve sonunda üretim hakları Haloid Corporation'a satıldı; bu şirket , Carlson'ın buluşunun adını Xerography olarak değiştirdi. Haloid şirketi, zerografi ilkesiyle çalışan ilk fotokopi makinesini 1959'da üretti; makine öylesine tutuldu ki, şirket daha sonra adını Xerox Corporation olarak değiştirdi.
|
Çengelli İğne |
|
Patent kayıtlarında Çengelli iğne 1849 yılında Walter Hunt adınadır. Ancak çengelli iğne aslında çok daha eski bir buluştur. Bu tarihten 2000 yıl öncesinde Romalıların yaylı bir çeşit çengelli iğne kullandıklarına dair kanıtlar var. Romalılar birçok buluşa isimlerini yazdırmışlar ancak çoğu unutulup gitmiştir, taa ki yeniçağda tekrar icat edilene dek. 1842 yılında Thomas Woodward tarafından Amerika'da farklı yapıya sahip bir çengelli iğne için patent alınmıştı. Bu iğne, sıradan bir iğnenin uc kısmına takılan metal parça ile tutturuluyordu. Ancak bu hem güvenlik hemde kullanış sorunları doğuruyordu.
Bazı buluşlar tesadüf eseri, bazıları birşeylerden esinlenilerek bazıları ise yıllar süren uzun çalışmalar sonucu ortaya çıkmaktadır. Çengelli iğne ise Hunt'ın teknik ressamlara olan borçlarını ödeyebilmek için geliştirdiği bir buluştur. Hunt oldukça zeki ve üretken bir mucittir.
Hunt'ın borç yaptığı insanlar ortaya bir iddia atmışlar ve bir tel parçası ile işe yarar bir buluş yapması halinde borçlarını kapatacaklarını ve üzerine para vereceklerini taahhüt etmişler. Hunt'ta bunun üzerine 3 saatlik bir çalışma sonrasında çengelli iğneyi icat etmiş.
Hunt bu icadından sadece ödül olarak aldığı 400$ ile yetinmiştir. Çünkü anlaşma yaptığı kişilere bu icadın patentini devretmek zorunda kalmıştır. Çengelli iğne 150 yılı aşkın bir süredir çok fazla bir değişikliğe uğramadan günümüzde hala kullanılmaktadır.
|
Faks Makinası |
|
İskoçya'da yaşamını sürdüren Alexander Bain 27 Kasım 1843 yılında ilk faks makinası (faksimil) için patent başvurusunda bulundu. Bain'in tasarladığı faks makinası ana hatlarıyla günümüzde kullanılan sisteme benzemektedir. Belgenin beyaz ve siyah kısımlarının tanımlanarak iletilmesi ilkesine dayanıyordu. İletken bir madde üzerinde elektriksel olarak haritalama işlemi için sarkaçlar kullanılmasını önermiş fakat bu sistemi hiçbir zaman uygulayamamıştır. 1848 yılında İngiltere'de bir fizikçi (Frederick Bakewell) daha geliştirilmiş bir versiyonu için patent aldı. Yine İngiltere'de halka açık bir sergide ilk defa bir belge iletimini gerçekleştirdi.
Tüm bu çabalar ticari anlamda sonuçsuz kalmıştı. Ticari başarıyı yakalayan ilk faks makinasını ise İtalyan Giovanni Caselli icat etti. Caselli Bain ve Bakewell'in sistemlerini harmanlayarak ortaya yeni bir sistem çıkarmıştı.Pantelgraf adını verdiği buluşun ortaya çıkması 10 yıl sürmüştü. 1861 yılında patentini aldı. Fransız hükümetince kullanılmaya başlandı.
Faks makinasının başlangıçta oldukça başarılı olması telgraf sisteminin korunması adına fazla yaygınlaştırılamadı. Çıkan savaşlar nedeniyle döşenen hatların kullanılamaz hale gelmesiyle faks sistemi uzun süre ortalardan kaybolacaktı. 20. YY'da Alman Alexander Korn fotoelektrik tarama adında bir sistem geliştirdi. Hernekadar yeni bir sistem gibi görünsede mantık aynıydı. Bu sistem sayesinde hertürlü belge gönderilebiliyordu ve sarkaçlara gerek duyulmuyordu. Telefonun yaygınlaşması telgrafın sonunu hazırladı. Böylece faks kullanımı yaygınlaştı ve iş dünyasında çokça kullanılır hale geldi.
Şişme Lastik |
|
Şişme lastik aynı zamanda inşaat muhendisi olan mucit Robert Thomson tarafından 10 Aralık 1845'te icat edildi. Çok geçmeden patentini aldı. İlk tanıtımını yaptığı yaz Mechanics' Magazine dergisinde çok şaşkınlık yarattı. O dönemde yaygın olarak kullanılan at arabalarının tekerleklerine uygulanacak bu lastikler sayesinde inanılmaz bir sessizlik sağlıyordu. Aynı zamanda istenildiği ölçüde şişirilebilen bu lastikler her şartta kullanılabiliyordu. 1847 yılında patent haklarını Messers. Whitehurst & Co adında bir şirkete sattı. Bu firma lastikleri ticari hale getirmeye çalıştı. Ancak maliyetin yüksek olması nedeniyle çok pahalıydılar ve lastiğin tekerleğe montajı için 70 gibi yüksek bir sayıda civata gerekiyordu.
Şişme lastikler bu ticari başarısızlığı yüzünden bir süre ortalarda görünmedi. İrlanda'da bir veteriner olarak çalışan John Boyd Dunlop 1887 yılında bu lastikler üzerinde çalışmaya başladı. 1 yıl gibi bir süre boyunca bu lastikleri geliştirmeye çalıştı. Oğlunun bindiği bisikletin toprak üzerinde ne kadar derin izler bıraktığını farkeden Dunlop bahçe hortumu kullanarak bazı yenilikler yapmaya çalıştı. Aile doktorları John Fagan lastikleri su değilde hava ile doldurmayı denemesini söyledi. Dunlop bu fikri bisiklet lastiklerine uyguladı ve patentini aldı. Belfast'taki bisiklet üreticilerinden biri olan W. Edin & Co ile üretim anlaşması imzaladılar.
Lastiklerin bu ticari başarısı 1899 yılında Dunlop'un ilk fabrikasını kurması için cesaretlendirdi ve Pneumatic Tyre Co.'yu kurdu. Aradan 1 yıl geçtikten sonra bir spor dergisi tarafından Thomson'ın daha önce lastikleri için aldığı patent kamuoyuna duyurulunca Dunlop'un patenti geçersiz duruma düştü. Bu olayın ardından birçok rakip lastik firması ortaya çıktı. İsim değiştiren firma Dunlop Rubber Company adı altında başarılarını sürdürdü
|
Hesap Makinası |
|
İskoçyalı John Napier çarpma - bölme ve toplama - çıkarma arasında bağlantılar kurdu. Kurduğu bu bağlantılar mekanik hesap yapma makinalarının temelini attı.
Uzun yıllar boyunca insanlar hesap makinasını Blaise Pascal'ın icat ettiğini düşündüler. Aslında ilk icadı onun yapmadığı, ondan 18 yıl önce hesap yapan bir saat icad eden Wilhelm Schickard'ın yaptığı ortaya çıktı. Alman tarihçi Franz Hammer tarafından bu konuda pekçok belge bulundu. Schickard'ın icadı daha önce bulunmasına karşın Pascal'ın icadından daha gelişmiş özelliklere sahipti. Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini aynı anda yapabiliyordu.1957 yılında belgeler ortaya çıkarıldı ve hesap makinasının gerçek mucidi olarak Schickard tarihe adını yazdırdı..
1820 yılınca Charles Xavier Thomas de Colmar Fransa'da ilk ticari hesap makinasını üretti. Günümüzde kullanılan hesap makinaları o zamanlar kullanılanlardan çok farklıdır. Mekanik sistemler yerine günümüzde mikroişlemcili hesaplayıcılar kullanılıyor.Mikroişlemcinin mucidi olan Jack Kilby bu işlemcileri kullanarak elektronik hesap makinalarını piyasaya sürdü. 1967 yılında ise birkaç arkadaşı ile birlikte ilk portatif hesap makinasını tanıttılar. Kilby ve Japon firması olan Canon 3 yıl sonra ilk ticari cebe sığan hesap makinalarını piyasaya sürdüler. Cebe sığacak kadar küçük olan bu cihazlara Pocketronic ismini vermişlerdi.
Clive Sinclair İngiltere'de 1972 yılında Sinclair Executive adında bir hesap makinası icat etti. Pocketronic'ten daha küçük ebatlardaydı. Bazıları ilk cebe sığan hesap makinası olarak bunu kabul ediyorlar. İki cihaz arasında teknik farklılıklar vardı. Sinclair sonuçları LED bir ekranda gösteriyordu ancak Pocketronic ısıya duyarlı kağıda yansıtıyordu.
|
|
Motorlu Testere |
|
İlk üretilen motorlu zincir testere günümüzde kullanılanlardan çok farklıydı. En büyük farkı taşınabilir olmamasıydı. 1926 yılında Andreas Stihl tarafından icat edilen testere kereste üreticilerinin ve hızarların işlerini büyük ölçüde kolaylaştırdı.İlk üretilen bu testere elektrik ile çalışıyordu. 1 yıl sonrasında Emil Lerp tarafından benzinle çalışan farklı bir modeli geliştirildi. Testerenin ilk tanıtımı Almanya'nın ormanlık bölgesi yoğun olan Thuringia'da yapıldı. Lerp tanıtım yaptığı bu bölgede testerenin pazarlanması amacı ile Dolmar GmbH adlı şirketini kurdu ve ilk ürettiği testereye buluşu yaptığı dağın adını verdi.
1929 yılında Stihl'de benzinli testere üretimine başladı. aradan geçen süre benzin motorlarının gelişimi ile boyutlarının küçülmesini sağladı. 1950 yılına gelindiğinde ise ilk taşınabilir ve tek kişinin rahatlıkla kullanabileceği motorlu testereyi üretti.
1997 yılında Charles Brathwaite isimli bir ormancı daha güvenli bir şekilde kesim yapabilmek için ormancı mengenesi isminde 3 ayaklı bir alet icat etti. Bu alet sayesinde kütükler 2 kol tarafından sıkılıyor ve boşta kalan kısmında rahat kesim olanağı sağlıyor.
|
Mürekkep |
|
Milattan önce 2500'lü yıllarda Çin mürekkebi bulunmuştu, aynı zamanda Mısırlılarında mürekkep kullanması aynı zamanlarda bulduklarını göstermektedir. Asur, Mısır ve Yunan Medeniyetlerinden kalan taşlar üzerine yazılmış yazılar, toprak levhalar değişik kalıntılardır. Mısırlıların yeraltındaki mezarlarından çıkarılan mürekkeple yazılmış olan papirüsler de bulunan kanlıntılar arasındadır.
Bulunan elyazmalarında Calamus ve tüy kalem kullandıkları sanılmaktadır. Romalılar ve Yunanlılar düşüncelerini aktarmak için sadece tabletleri ve kazı kalemlerini kullanmıyorlardı. Bunların yanı sıra mürekkep kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Polio ve Dicskorides`in yazıtlarında mürekkebin formüllerine rastlanmaktadır.
Eskiçağ'da sepi ali ve demir tannanlı mürekkepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, elyazmalarını kopya eden sanatçılar tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı parşömenlerde, baş harflerin erguvan rengi (temel maddesi zencefre, cıva sülfür ve kantaşı) mürekkeple yazıldığı görülür.
Bizanslılarda kırmızı mürekkep (kutsal mürekkep), imparatorluk yazışmalarında kullanılırdı ancak 470 Fermanı'yla bu mürekkebin özel yazışmalarında kullanılması yasaklandı.
Ortaçağ elyazmalarında, altın ve gümüş yıldızlı çeşitli mürekkeplere rastlanılır. Bu çağda, siyah mürekkep yapımında, özellikle mazı urundan yararlanılırdı. Fakat bu yapım usulü çok ilkeldi ve mürekkep kalitesiz olduğu için, bugün elde bulunan yazmalar ya soluk ya tamamen renksizdir.
18. yüzyılda, mürekkep yapımında bir gelişme görüldü ve daha bilimsel usullere başvuruldu. Yeniçağ'da çok çeşitli ve renk renk mürekkepler ortaya çıktı. Daha sonra dolmakalem mürekkebi, kopya mürekkebi, marka mürekkebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın, gümüş, bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapıldı.
Türkler, 20. yüzyıla kadar, genellikle bezit yağının yakılmasından elde edilen bezir mürekkebini kullandılar. Siyah mürekkep ise, Musul mazısı, sirke, göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içine biraz Arap zamkı katılmasıyla hazırlanılırdı.
Uzun süre, mürekkep yapım usûlleri gizli tutuldu. Her matbaacı, mürekkebini kendi yapıyordu. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacısı Pierre Lorilleux, ilk mürekkep fabrikasını kurdu ve yaptığı mürekkepleri, diğer matbaalara satmaya başladı.
Görünmez Mürekkep
Savaş dönemlerinde, ajanların haber iletimi pek güvenli değildi. Açık yazılmış mektuplar okunabilir, şifreler çözülebilir, telefonlar dinlenebilirdi. Bu yüzden, gizli bilgi aktarmak isteyenler, her zaman görünmez mürekkeplere başvurmuşlardır.
Yazı mürekkebi, günümüzden 6,000 yıl kadar önce Mısır'da bulunduğuna göre gelişi güzel kimselerin okuyamadığı mürekkep de bu tarihlerde bulunmuş olabilir. Bizanslı Philomenes, meşe yazısından elde edilen bir gizli mürekkepten söz etmiştir. George Washington ile Kont Rumford, yazışmalarda bu mürekkebi kullanmışlardır. Bu mürekkebin okunur hale gelmesi için bir dizi kimyasal işlem yapılması gereklidir.
|
Myspace Graphics
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 2 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|